1996 yılında karayollarımızda kayda giren kaza sayısı 386.228 ölü sayısı 5347 yaralı sayısı: siz tahmin edin … Çünkü artık toplum olarak TRAFİK KAZASI YARALI’ sı olduk. Trafik araştırma merkezi’ nin bildirdiğine göre trafik kazalarından kaynaklanan mağduriyeti ölçmek amacıyla yapılan bilimsel anket “ Ankete katılan ölü yakınlarının %26’sı , sakatların %17’si ve sakat yakınlarının %16’sı kaza sonrası intihar etme hissine kapıldıklarını beyan etmişlerdir.Öte yandan trafik kazalarının yılda sosyo-ekonomik olarak (işgücü kaybı, tıbbi tedavi ve kazaya müdahale eden görevlilerin masrafları) 1,5 katrilyon liradan daha fazla zarar verdiği tahmin edilmektedir” sonucuna varmaktadır.
Gerek yukarıdaki araştırma sonucu gerekse görsel ve yazılı medyanın son günlerde trafik terörünün görünmeyen yönlerini sergileme gayreti BÜYÜKLERİMİZİ düşünmek ya da düşündüklerini açıklamak zorunda bıraktı. Aslında çok daha iyi oldu. Trafik kazalarının gerçek boyutları ve nedenleri tartışılmaya zorunlu da olsa doğrular dile getirilmeye başlandı.Bazı çıkar gruplarının demiryollarının DEMİR PERDE TOPLUMUNU çağrıştırdığı, karayollarının batıyı temsil ettiği kolaycılığıyla 1950’den sonra D.D Yollarına ayrılan kaynak hızla azaltılıyor. 1950’de karayoluna ayrılan ödenek demiryolunun üç katıyken, bu oran 1976’da 34 katına ulaşıyor. Günümüzde ise demiryolcular demiryolu kenarındaki kıymetli arsalarını kiraya vererek günlük sorunlarını geçiştiriyor. Kısaca doktorlarda hastada ümidini kesti, sanki uzatmalar oynamıyor. Ancak son günlerde hastada da doktorlarda da bir canlanma görülüyor. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi Trafik Canavarı büyüklerimizin de karşısına dikildi, ayrıcalık tanımıyor. Aracı olana da, parsı olana da, gücü ve mevkisi olana da kafa tutuyor.
Araçlara gösterdiği saygıyı insanlarımıza göstermeyen şehir içindeki tramvay hatlarını, demiryollarını asfaltla kaplayan, kaldırımları sıfırlayıp yola katan bu yolları da park yapılmaz levhaları altında otoparka çeviren büyüklerimiz , DOLMUŞCULUĞUN çare olmadığını gördüler. Toplu taşımacılığın gerekliliğini hep birlikte haykırıyorlar.Hafif raylı sistemler-metrolar-hızlı trenler kalıcı imaj projeleri oldu. Başbakanlar değişse, bakanlar değişse, hükümetler değişse ŞEHİR İÇİ TRAFİK KAOSU ve TRAFİK TERÖRÜ karşılarında dimdik duruyor.
Büyüklerimiz canavara karşı kılıçlarını çektiler. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde sahilleri yazlıklarla doldurmanın denizle barışmak olmadığının farkına vardılar. Yük taşımacılığının deniz ve demiryoluna kaydırılması gerektiğini, karayoluna dayalı yük ve yolcu taşımacılığının kaynak savurganlığı yarattığını, yurt dışı yönlendirmelerinin ülkeye çok pahalıya mal olduğunu yüksek sesle açıklamaya başladılar. İstanbul boğazına 3. köprü yapılırken toplu taşımaya entegre demiryolunun gerekliliği bakanlarımızın birbirlerini üzme pahasına bakanlar kurulunda ve kamuoyunda tartışılmaya başlandığına göre BÜYÜKLERİMİZ DEMİRYOLU’nu SEVDİ Mİ?
Söylenilenler uygulamaya geçirilirse örneğin: otobüslerin yolcu taşımasıyla kargo(yük) taşımacılığını birlikte yapması İskenderun’dan İstanbul’a Kocaeli’ne ve Bursa’ya kamyonlarla akaryakıt taşınması ve de LPG taşınması yasaklanır ve denetlenebilirse kamyonlarda insanların taşınması engellenebilirse, kısaca : “özel sektöre dokunmayın bırakın yaksınlar” dolmuşculuğundan vazgeçilirse, büyüklerimiz DEMİRYOLU’nu Sevdi, ben rüya görmüyorum.
Sayın büyüklerim: sizde “TRAFİK KURALLARININ BAŞKALARI İÇİN GEÇERLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNMEKTEN” vazgeçiniz.